Tur

Almanya basınında geçen hafta: ‘İstanbul Boğazı’nı felç eden, Putin’in gölge filosu muydu?’

Almanya’nın doğu eyaletlerinden Saksonya ve Thüringen’de seçmenler, dün eyalet meclisi seçimleri için sandık başına gitti. Seçime giden süreçte basına yansıyan anketler, faşist Almanya için Alternatif’in (AfD) sandıktan birinci çıkabileceğini, Sahra Wagenknecht Birliği’nin (BSW) ise büyük bir sıçrama yapabileceğini ortaya koymuştu. AfD Thüringen’de sandıktan birinci çıkarken, Saksonya’daki seçimi ikinci sırada tamamladı. Seçim sonuçları ise ülke kamuoyunda sadece ‘aşırı sağın’ önlen(e)meyen yükselişi bağlamında değil, ‘trafik ışığı’ federal koalisyon hükümetinin akıbeti açısından da tartışılıyor.

Geçtiğimiz hafta Almanya basınında geniş yer bulan olaylardan bir diğeri de şüphesiz Solingen’de düzenlenen bıçaklı saldırı ve sonrasında hükümetin açıkladığı, sığınmacılar konusunda bazı düzenlemeleri içeren ‘önlem’ paketiydi. Bu tartışma devam ederken Almanya’nın 2021 yılından bu yana ilk kez 28 Afganistan vatandaşını sınır dışı etmesi, bu adımla Taliban yönetiminin meşrulaştırıldığı yorumlarını da beraberinde getirdi.

Olası Türkiye-Suriye normalleşmesinin bölgesel etkilerinden İstanbul Boğazı’nda geçen pazar günü arıza yaparak deniz trafiğini felç eden tanker ile Rusya arasındaki muhtemel bağlantıya, geçtiğimiz hafta Almanya basınına yansıyanlardan öne çıkan bazıları şöyleydi…

‘TRAFİK IŞIĞININ SONU YAKIN DEĞİL, ÇOKTAN GELDİ’

Gazeteci Nikolaus Blome, Der Spiegel haftalık siyaset dergisi için kaleme aldığı “Trafik ışığının sonu yakın değil, çoktan geldi” başlıklı makalesinde, eyalet seçimlerini ele aldı. Blome, seçim öncesi kaleme aldığı yazıda, “Gelecek pazar günü Thüringen ve Saksonya’da işler gerçekten ciddileşecek ama bu, hükümetin umrunda değil gibi görünüyor. Kimsenin bir B planı yok” değerlendirmesinde bulundu. Solingen’de geçen yıl sınır dışı edilmesi gereken bir Suriye vatandaşının düzenlediği ve üç kişinin hayatını kaybettiği bıçaklı saldırı öncesinde de durumun koalisyon üyeleri Sosyal Demokrat Parti (SPD), Yeşiller ve liberal Hür Demokrat Parti (FDP) için pek de parlak görünmediğine işaret eden gazeteci, saldırıdan sonra pek çok kişinin işlerin bu üç parti için daha da kötü gideceği beklentisinde olduğu gözlemini paylaştı. Blome, SPD’li Başbakan Olaf Scholz’a atıfla sözlerini şöyle sürdürdü: “Koalisyon partileri iki eyalette meclis dışında kalırsa, federal başbakan öylece yoluna devam edemez. Gerhard Schröder 2005 yılında bunu yapamadı; tıpkı Angela Merkel’in de 2018’de yapamadığı gibi… SPD, Kuzey Ren Vestfalya’da kaybettiğinde Shröder parti başkanlığından çekildi. Merkel de CDU ve CSU’nun iki eyalet seçimini kötü bir şekilde kaybetmesinin ardından aynısını yaptı. Ancak Scholz’un kendisini geçici olarak kurtarmak için vazgeçebileceği bir parti liderliği yok. SPD lideri kendisine ‘Artık bitti’ demek zorunda kalabilir. O bunu biliyor mu?” (26 Ağustos)

‘MERZ’İN SÖZLERİ SADECE AŞIRI SAĞIN İŞİNE YARAR’

Solingen’de daha sonra IŞİD’in üstlendiği saldırının ardından sığınmacı politikasının sertleştirilmesi talebinde bulunan isimlerden biri de ana muhalefet Hıristiyan Demokrat Birlik (CDU) lideri Friedrich Merz’di. Merz’in açıklamalarını Die Tageszeitung (taz) gazetesinde kaleme aldığı makalede değerlendiren gazeteci Frederik Eikmanns, “Friedrich Merz, Solingen saldırısı dolayısıyla kontrol kaybından ve ‘ulusal acil durumdan’ söz etti. Bu, tamamen abartılı ve sadece aşırı sağın işine yarıyor” diyerek bu açıklamaların ‘sorumsuz’ ve ‘ters etki yaratan’ sözler olduğu yorumunda bulundu.

Gazeteci, bu sözlerini şöyle açıkladı: “Ancak bu söylem gerçeği ıskalıyor. Mağdurların ve yakınların acısını azımsamadan ve ülkedeki pek çok kişinin güvensizlik hissini küçümsemeden: Özgür bir hukuk devletinde mutlak güvenlik yoktur. Saldırıya rağmen Almanya’nın siyasi ve toplumsal sistemi istikrarlıdır. Ama her şeyden önce böyle konuşmak sorumsuz ve ters etki yaratacak bir durumdur. Bu, Almanya’nın mültecileri kabul etmesi dolayısıyla uzun süredir varoluşsal bir kriz içinde olduğuna inanan aşırı sağcıları güçlendirir. Yıkıcı fantezilere kapılanların, demokrasi, temel haklar ve ahlakın bir kenara itildiği olağanüstü hal takıntısı olanların her zaman onlar olması sebepsiz değil.” (28 Ağustos)

‘SINIR DIŞILAR, TALİBAN’I MEŞRULAŞTIRDI’

Almanya, Taliban’ın 20 yılın ardından bir kez daha Afganistan yönetimini ele geçirdiği 2021 yılından bu yana ilk defa geçtiğimiz hafta Afganistan vatandaşlarını sınır dışı etti. Bu gelişme, Solingen saldırısının hemen ardından yaşanması dolayısıyla da özellikle dikkat çekiciydi. Almanya Dışişleri Bakanlığı’ndan bir sözcü, bunun Taliban yönetimi ile normalleşme yönünde atılmış bir adım olmadığını söyleyedursun, Almanya basını aynı fikirde değildi. Gazeteci Negin Behkam, nd-Aktuell için kaleme aldığı yazıda, bu adımla birlikte ‘Taliban’ın meşrulaştırıldığına’ işaret etti. “Taliban’ın yönetimi ele geçirmesinden bu yana Almanya ilk defa suçluları Afganistan’a sınır dışı etti. Federal hükümet, böylece uluslararası hukuktan doğan yükümlülüklerini ihlal etmiş ve Taliban’ı meşrulaştırmış oldu” diyen Behkam, Yeşiller partili Dışişleri Bakanı Annalena Baerbock’un ‘feminist dış politika’ yaklaşımına desteğini de hatırlatarak makalesine şu sözlerle son verdi:

“Almanya, bu uçuşla birlikte aynı zamanda ölümcül bir mesaj verip yakın zaman önce kadınlara kamusal alanda konuşmayı dahi yasaklayan Taliban rejimi ile işbirliğini meşrulaştırıyor. Afganistan’a yapılan sınır dışılar özellikle de Taliban için iyi haber. Bu durum, Batılı devletlerin Afganistan’da iktidarda olanlarla işbirliği peşinde olduğunu ve onlara güvenebileceğini gösteriyor. Bu tür tartışmalı misyonların tarihe ‘feminist dış politika’ etiketiyle geçmesi de ayrıca üzücü. Nasıl pazarlanıyor olursa olsun, İslamcılık ve terörle, terörist rejimlerle çalışarak mücadele edemezsiniz.” (30 Ağustos)

PANAMA BANDIRALI GEMİ HAKKINDA ‘RUSYA’ İDDİASI

25 Ağustos Pazar akşamı ‘Sredina’ isimli Panama bandıralı 171 metre boyundaki tankerin makine arızası yaşaması nedeniyle İstanbul Boğazı çift yönlü olarak trafiğe kapatıldı. Bu, boğazda zaman zaman yaşanan bir durum olsa da Almanya basını, bu olayı farklı bir iddiayla ele aldı. Başkentin yerel gazetelerinden Berliner Zeitung’da Flynn Jacobs imzasıyla yayınlanan haberde, “Pazar günü bir Rus tankeri İstanbul Boğazı’nı felç etti. Gemi trafiği ciddi oranda kısıtlandı. Tanker, Rus gölge filosuna mı ait?” sorusu yöneltildi. Haberin başlığında Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’e işaret ederek “Boğaz’ı felç eden, Putin’in gölge filosu mu?” diye soran gazeteci, “Gemicilik veri sağlayıcısı MarineTraffic’in X (eski adıyla Twitter) üzerinden aktardığına göre, Panama bandıralı gemi, Boğaz’da motoru bozulduğunda Rusya’daki Novorossiysk’ten Libya’nın liman kenti Bingazi’ye doğru yol alıyordu” bilgisini verdi. MarineTraffic’ten bir uzmanın yine X üzerinden paylaştığı bir mesaja da yer verilen haberde, uzmanın söz konusu geminin ‘22 yaşında olduğuna’ yani ‘Akdeniz standartlarına göre nispeten eski’ bir gemi olduğuna işaret ettiği aktarıldı.

Rusya’nın Ukrayna savaşının ardından Batı’nın Rus petrolüne uyguladığı yaptırımlar karşısında bir ‘gölge filo’ oluşturma yoluna gittiği iddiasına yer verilen haberde, İstanbul Boğazı’nı felç eden tankerin bu filonun bir parçası olup olmadığının net olmadığı ifade edildi. Haberde ayrıca şu iddialara yer verildi: “Rus gölge filosundaki tankerler, çoğunlukla Panama, Liberya ve Gabon bandırasıyla denize açılıyor ve Rus savaş makinesini finanse etmek için kullanılıyor. Tankerler çoğu zaman eski ve yeterli sigortalara sahip değil. Gölge filodaki her dört Rus tankerinden üçünün 15 yıllık ya da daha eski olduğu tahmin ediliyor. Bu tankerler, dikkat çekmemek için çoğunlukla otomatik tanımlama sistemini kapatıyor.” (26 Ağustos)

TÜRKİYE-SURİYE NORMALLEŞMESİ: ‘DOSTUM, SAVAŞ SUÇLUSU’

Son olarak, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad’ın karşılıklı açıklamalarıyla gündeme gelen olası Türkiye-Suriye normalleşmesi Almanya basınında da yer buldu. Der Spiegel’den Maximilian Popp, “Dostum, savaş suçlusu” başlığıyla kaleme aldığı analizinde, “Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan, bir zamanlar Suriye’de iktidar değişimini zorlamak istemişti. Şimdi ise diktatör Esad’la yakınlaşma peşinde. İki lider arasındaki anlaşma, bölgedeki güç dengesini değiştirebilir” değerlendirmesinde bulundu. Erdoğan’ın zamanında Esad için ‘katil’ ve ‘terörist’ ifadelerini kullandığına, son zamanlarda ise Esad’ı davet edebilecekleri yönünde bir açıklama yaptığına dikkat çeken Popp, sözlerini şöyle sürdürdü: “Ancak Esad rejiminin ayakta kaldığının anlaşılmasıyla Erdoğan, tutumunu değiştirdi. Şam’da iktidar değişikliğini desteklemeyi de çoktan bir tarafa bıraktı. Esad’la gerçekten uzlaşması halinde bunun sadece Türkiye ile Suriye için değil, tüm bölge için geniş kapsamlı sonuçları olacaktır. Erdoğan’ın Suriye politikasındaki yön değişimi, öncelikle iç politikadan kaynaklanıyor. Türkiye, iç savaşın başlamasından bu yana komşu ülkeden neredeyse 4 milyon mülteciyi kabul etti; bu, diğer ülkelerden daha fazla. Bu durum ise Türk nüfusu arasında gitgide artan bir hüsran ve hayal kırıklığına sebep oluyor. Türkiye’deki ekonomik kriz, giderek daha fazla Türk’ün mültecileri reddetmesine yol açtı.”

Analizde, Esad’a ilişkin olarak ise şöyle denildi: “Esad, Suriye’deki yüz binlerce ölümün sorumlularından. İnsan hakları örgütlerinin raporlarına göre, rejim muhalifleri, halen Suriye’deki hapishanelerde işkence görüyor. Uluslararası siyasette ise Esad, artık Suriye iç savaşının büyük bir bölümünde olduğu gibi dışlanmış bir isim değil. Mayıs ayında Arap Birliği’nden çıkarılmasından bu yana ikinci kez Bahreyn’deki birlik zirvesine katıldı. Almanya’da bile siyasetçiler, bir Suriyeli’nin Solingen’de düzenlediği saldırının ardından sınır dışılarla ilgili Esad’la müzakere edilmesi konusunda federal hükümete çağrı yapıyor. Erdoğan’la bir barış anlaşması Esad’ın da çıkarına olabilir, onu Suriye toprakları üzerinde tam kontrolü yeniden sağlama amacına bir adım daha yaklaştırabilir.” (29 Ağustos)

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

-
Başa dön tuşu
istanbul escort
istanbul escort
istanbul escort